Uzun zamandır bloga yazı yazmadığımı fark ettim. En son yazıyı 25 Mart 2013 tarihinde yazmışım. O da oldukça spesifik bir konu hakkında. Aradan geçen sürede hayatımda oldukça önemli değişiklikler oldu. Onlar bir başka yazının konusu çünkü bu yazının ardından ”2014 beklentilerim” ve ”Türkiye’nin temel sorunları” başlıklı iki yazı daha yazacağım. Bu yazıda ise ‘siyah’ ve ‘beyaz’ olarak iki çizgiden ibaret olan ülke ve toplumumuzdaki alternatifsizlik sorunu, alternatiflerin hiçbir zaman destek bulup ismi duyulur hale gelememesi ve bunun nedenleri konusuna müzik özelinden bakarak kişisel düşünceleri yazacağım.
Y kuşağı olarak nitelendirilen yeni genç nesile mensubum. İlkokuldan itibaren arkadaş çevreminde etkisiyle özellikle müzik konusunda Türkiye’deki genel kitlenin aksine farklı tarzlarda ve toplumumuzca çok fazla benimsenmeyen müzisyenleri dinleyerek büyüdüm. Buna en güzel örnek olarak bundan 12 yıl önce (o zaman 10 yaşındaydım) Eminem‘in ”The Eminem Show” albümünü orjinal kaset olarak satın almamı gösterebilirim. O zaman ”rap, hip-hop” tarzındaki müzik türleri ülkemizde yeni yeni ”Ceza, Sagopa Kajmer, Fuchs, Fuat Ergin” ile çok küçük bir kitle tarafından tanınıyordu bugün geldiğimiz noktada eskiye nazaran çok fazla bir şeyin değişmiş olduğunu söyleyemem.
Aradan 12 yıl geçti ve zaman içerisinde müzik tarzı olarak ”Electro House, Progressive House, Dubstep, Trap” tarzlarına yöneldim. Yaşımın gittikçe büyümesi, çevrede ve ülkede olup bitenleri daha yakından izlemem ve anlamaya çalışmamla Türkiye’de hemen hemen her konuda alternatife yer olmadığını, toplumun kalıplara gittikçe daha fazla sıkıştığını ve insanların sürekli kutuplaştığını gördüm. Toplumdaki bireyler kendilerini bir yere ait olarak görmek istediklerini ve bu aitlik hissinin mecburiyete dönüştüğünü fark ettim. Sanırım doğduğumuz andan itibaren bu bize bazen anlayamayacağız bazen ise anlayabileceğimiz şekilde dayatılıyor.
Türkiye’de hemen her konuda çizgiler çok belirgin. Ya ‘beyaz’ ya da ‘siyah’ olarak hayatınızı devam ettirebilirsiniz. Bunların dışında kalan renklere kesinlikle yer yok ve bir destekte yok. 1998 ve sonrasına müzik özelinde bakalım. Kaç tane pop prodüktörü dışında prodüktör yetiştirdik? Bunların kaç tanesi yurtdışında kendine bir yer edinebildi? Pop-Arabesk dışında hangi müzik türüne destek verildi ve katılımcı sayısı 3000+ ve 18 yaşından büyüklerin olduğu etkinlik ve konserler düzenlendi? Benim takip ettiğim kadarıyla ”HİÇ” ya da birkaç tane. 3 yılda 1 ülkemizi ziyaret eden ve dünyayı defalarca turlamış sanatçılardan bahsetmiyorum. Onları bu genellemenin içine dahil edersek şu ortaya çıkıyor o sanatçılarda zaten ”pop” sanatçısı herhangi bir alternatifin içerisinde değiller.
Swedish House Mafia‘yı belki birçoğunuz duymuşsunuzdur. 3 prodüktör/dj’den oluşan dünyaca ünlü ”elecktro house” türünde müzik icra eden bir grup. Bu grup maalesef 2013 Mayıs ayında dağıldı. Dağılma kararını aldıklarını ”One Last Tour” ismini verdikleri ve neredeyse tüm ülkelerin başkentlerini ziyaret edecekleri bir turne organize ettikler. Özellikle ”Don’t you worry child” şarkısı ile geleneksel müzik kanallarında dahi kendilerine yer bulan bu grup şaşırmayacağınız üzere turneleri kapmasında Türkiye’ye gelmedi. ‘One Last Tour’ kapsamında konser verdikleri bazı ülke ve şehirlere bakalım: Delhi – Hindistan, Bükreş-Romanya, Manila-Filipinler?, Guadalajara-Meksika (listenin tamamına buradan bakabilirsiniz.). Her konuşmamızda Türkiye ve İstanbul’un bir dünya başkenti olduğundan eşi-benzeri olmadığından söz edilirken yukarıda verdiğim örnekle birlikte bir tezat ortaya çıkmıyor mu? İstanbul, Manila’dan daha az gelişmiş bir şehir mi? İstanbul’da Swedish House Mafia konserine gidecek 3000 kişi yok mudur?
Bu verdiğim örnekten hareketle ‘ama orada farklı dengeler söz konusu’, ‘böyle bir kıyıslama birçok açıdan yanlış olur’ gibi karşı söylemler iletebilirsiniz. Ancak Filipinlerden bir organizasyon şirketi kalkıp tüm dünya tarafından kabul edilmiş ve tanınmış bir grubu ülkelerinde ağırlıyorken Türkiye’den İstanbul tabanlı bir organizatör/şirket bunu neden yapmıyor veya yapamıyor? Bu verdiğim örnek artık tüm dünyada şarkıları bilinen grup için geçerli biz daha bu grubu ülkemizde ağırlayamıyorken Yellow Claw, Diplo, Skrillex, Blasterjaxx, W&W‘yi ülkemizde ağırlayabilmekten bahsedebilir miyiz? Alternatifleri gelişmemiş bir toplum nasıl yaratıcı olabilir? Nasıl yeni şeyler icat edebilir? Nasıl yeni fikirler-teoriler vs ortaya koyabilir? Nasıl kendisini diğer ülkelerden sıyırabilir, farklılaştırabilir ve adından söz ettirebilir?
Müzik özelinden genele giderek bir sorunu aktarmaya çalıştım. Bu ülkede alternatif kitap-müzik-dergi vs. hiçbirine yer yok. Bu alanlarda birşey icra etmeye çalışanlar bir süre sonra iflas etmek zorunda maalesef ya da pes etmek durumunda. Dünyanın farklı farklı ülkelerinde sadece bilim-kurgu kitaplarının satıldığı cafeler yok mu? Bir konsepti ve bir alana hizmet veren dükkanlar yok mu? Türkiye’de bunlardan kaç tane sayabilirsiniz ve gelecek 10 yıl içerisinde bunların sayısının artma oranını tahmin edebilir misiniz? Edemezsiniz çünkü ülkemizin bugünkü şartlarını göz önüne aldığımızda toplumun böyle bir gelişim göstereceğini söylememiz imkansıza yakın. Durum böyle olunca benimde içinde bulunduğum ‘alternatiflere’ gönül vermiş grubun yalnızlaştığını, kendisine nefes ve hareket alanı bulamadığını böyle olunca bunun bir mutsuzluğa ve motivasyon kaybına yol açacağını pek âlâ söyleyebiliriz.
Farklı, spesifik alanlarda faaliyet gösteren ve sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kişiler yetiştiremiyoruz ve toplum olarak destekleyemiyoruz. Bunlar daha bizim toplumumuz tarafından kabul görmüyor ve isimleri duyulmuyorken bu kişilerin dünyaca bir üne kavuşabileceğini söyleyebilir miyiz?
Bugün geldiğimiz noktada hemen her konuda kısır döngülerin ve tartışmaların içerisindeyiz. Kişisel görüşüm olarak gelecek vaat etmiyoruz. Kesinlikle potansiyeli olan bir toplum olduğumuza inanıyorum ve doğru yönlendirmelerle çok farklı yeteneklerin yetişeceği bir toplum olacağımızı düşünüyorum ancak bu da toplumun eğitim-sosyo/ekonomik düzeyi ve bilinçli bir hale gelmesiyle ilgili. Bu hamleler şu anda yapılırsa yaklaşık 50 yıl sonra meyvesini toplayabileceğimiz şeyler. Peki böyle hamleler atılıyor mu? Bu alandaki sıkıntılar görülüp devletin-stk’ların yöneticileri tarafından hiç dillendiriliyor mu? Toplantılar’da konuşuluyor mu? Elbette bunları bilmek çok olası değil ve açıkçası kişisel olarak böyle bir sıkıntının görüldüğünü ve buna yönelik çalışmalar yapıldığını zannetmiyorum.
Toparlamam gerekirse alternatiflere saygı duyulmayan, alternatiflerin yetişmediği bir toplum çeşitlilik, yaratıcılık kazanamaz ve üretken bir toplum olamaz. Dünyada herşey meyve-sebze üretmekle ilgili değil. Siz entelektüel bireyler, çeşitli alanlarda düşünür-fikir adamları ve sanatçılar çıkarmazsanız hayatınıza dünyanın geri kalanını dinleyerek ve izleyerek geçirirsiniz.
Not: Yazıda kullandığım görsel Mateusz Kolek isimli illüstratör’ün Alternative World isimli çalışması. İlgili çalışmanın yapım videosunu buradan izleyebilirsiniz.